Ölçü Kur’an ve Sünnet’te
Evet; hilm, en ağır tahrikler karşısında bile öfkeye kapılmadan, ölçü ve dengeyi kaybetmeden, vakar ve teenni ile, aklederek mukabelede bulunmaktır. Her hususta olduğu gibi bunda da ölçüyü anın şartları değil, Kur’an ve Sünnet belirler.
Fakat meselenin bu boyutu bazen gözden kaçırılmakta, hilm ile davranma telkini ya bir acziyete, duyarsızlığa veya sorumsuzluğa bahane yapılmakta yahut birtakım nefsanî hesaplara alet edilmektedir.
Bazı çevreler her türlü fiili hoş görmek, hiç kimseye veya hiçbir şeye müdahale etmemek gibi bir tavrı hal dili ile olsun tasavvuf adına dışa vururken, hariçtekilerin suizannına da davetiye çıkarmakta, tasavvufun dinde lâkaytlığa yol açtığına dair tenkitleri çoğaltmaktadır.
Doğrudur, derviş tevazu sahibidir, kibirlenmez. Kimsenin ayıp ve kusurunu gözetmez, tecessüs eylemez. Kimseye suizanda bulunmaz. Kendisine sataşan cahillerle cedelleşmez, öfkesini yutar ama kin tutmaz.
Hata yapanlara mühlet verir, affetmeyi sever. Kendisine gelmeyene gider, vermeyene verir, kötülüğe kötülükle mukabele etmez. İyimser ve ümitvardır. Güzel görür, güzel düşünür. Muhatabı kim olursa olsun ona öncelikle yumuşak bir üslupla, gönül alıcı bir tarzda söz söyler.
Söylediği mutlaka hayırdır. Eğer hayır söyleyemeyecekse susmayı tercih eder. Fakat işte bütün bunlar Kur’an ve Sünnet’e bağlılığın tezahürü; mümin izzetinin, müslümanların birbirlerine merhametle muamele mükellefiyetinin eseri olduğu için hilmdendir. Yahut hilmin bu çeşidi müminler arasındaki kardeşlik hukukunun iktizasıdır; müslümana gösterilir.