Allah (c.c) razı olsun...
Sohbet, muhabbetin doğması için yapılır...
Münakaşa yapmak ya da fikirlerimizi ve kendimizi karşımızdakine dikte etmek için değil...
Kişiler neyin sohbetini yaparlarsa, kalplerine de onun muhabbeti doğar...
Sohbet, yapıcı olursa faydalı olur, yıkıcı/kırıcı olursa değil...
Amaç konuşarak, dinleyerek ve paylaşarak sohbetten faydalanmaktır...
Bu hepimiz için gerekli ve olması gereken bir "adap" tır...
Konuya dönecek olursak...
Sevgili akif15 kardeşim !
Ben ne sizi, ne de Fethullah Verkânisî (k.s) Hz. ni yalancılamadım, böyle bir terbiyesizlikten Allah (c.c) a sığınırım...
Yalan konuşan ve insanları yalana inandıran kişiyi görürsem de, ona karşı koymamaktan yine Allah (c.c) a sığınırım...
Bahsettiğiniz ve de size de inandığım o Tarikat-ı Âliye den "azledilen" şahısların nasıl bir azil e uğradıklarını, ne gibi bir hadisenin yaşandığını paylaşabilir misiniz ?
Bizlere şahısların kendileri lazım değil, sadece neden ve nasıl bir olay yaşandı onu bilmek isterim...
Çünkü;
41- Bir Mürşit müridini tarikattan çıkarırsa tamamıyla ondan ayrılmaz.
Çünkü böyle bir müridin başkasının aracılığıyla kurtulması imkânsızdır.
Bu şekilde düşünecek olursak, o şahsı Mürşid-i Kamil yanına çağırmış yada haber göndermiş, "defol dergahımdan, artık seni tekkemde, cemaatimin içinde görmek istemiyorum...Sen artık bizlerden uzak, bizler de senden uzağız..." mı demiş ?
Böylelikle de tarikattan mı çıkarmış onu ?
Bilmek isteriz...
...
Ama önce 41. bahis den "önceki yazıya" dönecek olursak...
Aşağıdaki gibi:
Müridin Mürşidiyle İlgili Dikkat Etmesi Gereken Edebler
Yoksa bu "edepsizlik hali" mi kişinin tarikattan
"çıkmasına" sebep olmuştur ?
Bunu bir açıklığa kavuşturmamız lazım...
Velev ki Ehl-i Tarikat tan olmasın...
diye bir açıklama yapmıştım zaten daha önce, belki kayıtsız kaldınız...
Benim bildiğim kadarıyla;
Mürid aslen tasavuffa niyetli değildir, başka nefsani niyetlerinden dolayı intisap etmiştir, fakat Mürşid-i Kamil "büyüklüğünden" dolayı onu geri çevirmemiş, bir müddet yanında muhafaza etmiştir...
Bu belki yüz sene bile devam edebilir...
Mürşid-i Kamil, onun asla gerçek bir mürid olamayacağını bildiği halde temsili olduğu kapının büyüklüğünden dolayı o şahsı mazur görmüş ve de "senin burada bir işin ve nasibin yok, var git yoluna..." dememiştir...
Ne zamanki o şahsın hal-hareket ve davranışları Tarikat-ı Âliye ye ve sahiplenilmiş olan müridlere zarar vermeye başlarsa...
O kişinin kalbinde çok az bulunan muhabbetini de geriye çekerek onu kendinden soğutup, kendi başına kalmasına yani tarikattan çıkmasına vesile olur...
Beyazıd-ı Bistâmi (k.s.) hz. nin:
Aramakla bulunmaz, ancak bulanlar arayanlardır sözüne mukabil, Mürşid-i Kamil in çağrısıdır müridi bulunduğu tarikat a çeken...
Müridin ne kendince çabalaması, ne de gece-gündüz araması bir Mürşid-i Kamil e varmasına sebeb olamaz...
Kendi eliyle müridini kendisine çeken hiç bir Mürşid-i Kamil de müridini tarikattan çıkarmaz !!!
İmam-ı Rabbani (k.s.) Hz. buyumuşlar ki:
"Kıyamete kadar bu kapıya kimlerin geleceği bize bildirildi..."
Bu nasip işidir, Allah-u Teala nın o kuluna bir lütfudur ki, görevli olan Mürşid-i Kamillerin de Allah (c.c) ın bu lütfuna muhalefet etmeleri beklenemez...
Hal böyle iken asla bir Mürşid, müridini tarikattan çıkarmaz...
Belki bu şekilde izah etmemiz, anlatmak istediğimizi daha iyi anlaşılmasına vesile olmuştur...
Selametle...